Anne baba tutumu, anne ve babanın psikolojik eğilimleri doğrultusunda gelişen, onların bilinç dışı gereksinimlerini yansıtan davranışlardır. Anne baba tutumlarını etkileyen çeşitli faktörler vardır. Bunlar:
1- Anne ve babanın kişilik özellikleri: Anne ve babanın ruh sağlıkları, davranış biçimleri, kendilerinin yetiştirilme tarzları çocuğu etkiler.
2- Anne ve babanın yaşı: Anne ve baba ergenlik çağında evlenmişlerse olgunlaşmamışlığın getirdiği acemiliği yaşayıp çocuklarını ihmal edebilirler ya da evliliklerinin yürümemesi nedeniyle çocuk sıkıntı yaşayabilir. Özellikle ülkemizde çocuğa anne ve babanın ebeveynlerinin baktığı durumlarda, çocuk anne-babayı neredeyse akranları gibi görüp onların ebeveynlerini otorite olarak kabul eder. Dede ve nine de genel olarak torunlarını koruyup taviz verdikleri için (bir dediğini iki etmeme, her isteğini yerine getirme vb) anne-baba çocuk üzerinde etkili olamaz.
3- Anne ve babanın genel evlilik uyumu: Çocuk uyumlu, karşılıklı saygı ve anlayışla giden bir evlilik içinde büyüyorsa anne ve babayı ortak otorite olarak görür, olumlu bir şekilde her ikisiyle eş biçimde ikili etkileşim kurar. Böyle sağlıklı ortamın oluşturulmaması sonucunda çocukta konversif bozukluk, cinsel kimlik bozukluğu, anorexia nervozaya kadar gidebilen çeşitli psikiyatrik bozukluklar görülebilir.
4- Aile içinde ölüm ya da ayrılıklar (boşanma dışında): Aile içinde bir ebeveynin kaybı sonucu diğer ebeveyn yaşını normal bir şekilde yaşayamaz ve yasa gömülüp kalırsa, farkında olmadan çocuğuna taşıyamayacağı görevler yükleyebilir, rol atfedebilir ya da aşırı derecede hoşgörülü davranabilir.
5- Planlanmış / planlanmamış çocuk olma: Planlanmamış çocuğu reddetme, istememe tarzında tutumlar olduğunda, çocuğun benlik algısında çok derin yaralanmalar olur ve çocuk kendisini değersiz, yetersiz hisseder.
6- Çocuğun doğuştan getirdiği özellikler: Erkek çocuk beklentisi olan ailelerde cinsiyet tutumlarda farklılık oluşturur. Çocuğun yapısal özellikleri (örneğin uyku düzensizliği gibi) ebeveynleri etkileyebilir. Çocuğun doğum sırası önemlidir. Çünkü genellikle ilk çocuk anne-babanın acemiliğine gelir ya da anne-babanın tüm beklentilerini yatırdığı çocuk olur. Ortanca çocuk rahat büyür. En son çocuk ailenin en küçüğü konumunu koruyup, anne-baba tarafından bebek gibi yetiştirilir.
7- Çocuğun anomali ya da hastalıkla doğuyor olması ya da sonradan kronik / ölümcül bir hastalığa yakalanması: Anne-baba bir çocuk sahibi olacaklarını öğrendikten sonra daha doğmadan çocuğa birçok özellik atfeder. Çocuk anomalili doğduğu zaman anne-baba şok, korkma, kabullenememe yaşar. Sonradan da bu duygulardan ötürü suçluluk hissetmeye başlar ve çocuğa kendilerini adayabilir. Sağlıklı çocuk ölümcül bir hastalığa yakalanırsa anne-baba o çocuğa çok ılımlı davranıp diğer çocuklara haşin davranabilir, onlara karşı ilgisiz olabilir. Bu da ailenin ruhsal dengesini bozar.
Anne ve baba, çocuk yetiştirirken uygun bir şekilde sevgi ve disiplinle çocuğa yaklaşmalıdır. Eğer aile çocuğa aşırı sevgi verirse çocuğa sınır konulmaz, derin hoşgörülü olunup çocuğun her dediği yapılır.Aşırı sevginin disiplin yoksunluğu ile bağlantılı olduğu görülür. Çocuk hiç ‘hayır’ denmeden büyütülür. Böyle bir çocuk bebeksi, engellenme eşiği düşük, hayatın zorluklarına karşı aşılanmamıştır ve evin sınırları dışına çıkınca ‘sudan çıkmış balık’a döner. Sevgi yoksunluğu, planlanmamış, evlilik dışı olup sonradan da kabul görmeyen çocuklarda görülür. Bu çocuklar çok sık eleştirilir, çok sık ceza alır, hep hatalı, hep problemli olarak görülür ve olumlu geri bildirim almadan büyürler. Sevgi yoksunluğu aşırı disiplinle birlikte olabilir. Sevgi ve disiplin yokluğunda çocuk suça daha çabuk yönelir.Aşırı sevgi ve aşırı disiplinle yetiştirilen çocuk kendisini en terbiyeli, en çalışkan, en mükemmel olmak zorunda hisseder. Bu da performans anksiyetesi, okul korkusu, ayrılık kaygısı şeklinde karşımıza çıkar.